Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

Bir Küçük Mendil



Eskiden... diye başlamak adet oldu yazılarımızda. Bu sözü, en azından bundan sonra yazacağımız yazılarımızın hiçbirinde kullanmamaya çalışmayı öneriyorum.. “Yeni” kuşaklar için; “evvel zaman içinde kalbur saman içinde..” diye başlayan, çocukluğumuzun hikaye ve masallarının bizde yaptığı etkiyi yapmasından korkarım.


Masaldı işte! Sanki hiç yaşanmamıştı. Tarihi, mekanı, ülkesi, yeri-yurdu yoktu. Yaşanmış olmasından, bir kuşağı etkisi altına almış olmasından çok, adı-sanı dahi belli olmayan bir yazarın “uydurmasıydı”. Anonimdi veyahut ta. Bilinemezdi. Ders alınmalı ve unutulmamalıydı.


Bayram sabahları kalkılır, tam bir gün önce, Arife günü satın alınmış bayramlıklar giyilirdi. Dün bütün gün annem tarafından temizlenmiş ve her köşesi pirüpak edilmiş ev, o sırada bayram namazından dönmesi beklenen babamdan önce bir kez daha temizlenirdi.


Zaten arife akşamları banyo akşamlarıydı. Banyodan hemen sonra eve sessizlik çöker ve ertesi günün bayram olduğunun bilinciyle mutlaka erken yatılırdı.


Babam ilk gençliğimize kadar bizi de bayram namazına götürdü. Bayram namazını öyle her camide kılmaz mutlaka ağır taş camileri, vaazı kuvvetli imamların, hocaların olduğu camiye giderdi. Onun, içinde olmaktan haz aldığı camileri vardır ve başka bir camiye gitmez. Bayram sabahı erkenden kalkar, evden çok uzakta olmasına rağmen Dolmabahçe Camii ya da Kılıç Ali Paşa Camii’ne giderdi.


Annem, kocası camiden dönene kadar, evin bir de bayram sabahı yapılan ince temizliğinden sonra, içinde kuş sütü eksik olan bayram kahvaltısını hazırlar, babamın geliş saatine göre çayı ocağa koyardı.


Kahvaltı ve ardından bayramlaşma! Kahvaltı yapılmadan ve bayramlıklar giyilmeden bayramlaşılmaz!


Önce annem babamın elini öper, öptüğü eli başına götürürdü. Ve babamdan anneme büyük miktar olduğunu sandığım kendi de büyük bir kağıt para!


Sonra çocuklar. Önce babanın eli öpülür ve elimize sıkıştırılan tam 2,5 lira. Bu parayla Lunaparka gidilecek, paça-yakan, mantar tabancası ve mantar alınacak; mahallede oyun oynanacak. Fakat önce akraba ve komşu ziyaretleri ve orada da büyüklerin ellerinin öpülmesinden sonra -bizim utanarak aldığımız- bayram harçlıkları.


Sonra annemim eli. Annemin elini öpmek zaten başlı başına bayram. Çünkü ne vereceğini tahmin ediyorum. Annem bir küçük bez mendil hediye eder çocuklarına. O mendili almış olmak hiçbir şeye değişilemez. Dün, bayramlık alışverişine beraber çıkmıştık annemle, ne zaman aldı bu küçük mendilleri ve neden bizden gizledi acaba? Sürpriz kavramı bu sabahlarda öğrenilir. Sürpriz olan şey, özellikle bayram hediyesi önceden bilinmez!


Annem, babama da mendil almış, ancak bu mendil kocaman, büyük bir mendil. Babam yaklaşık 1 yıl o mendili kullanacak.


O küçük mendilin hatırası benim için Su'dan bile azizdir.

















Yazan: Fahri KINCIR

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

BUGÜN BAYRAM , HAYDI DOĞAL OLALIM !


Bugun dunyada mevcut bilinen kabul edilen 21 cesit din ve 1 milyar insanda dinsiz ( bir dine inanmiyor ).Bu kadar dinin kendi icinde bayramlarini dusunursek bir yillik takvimin kesin 6 ayindan fazlasi tatil olabilecekti. Fakat as olan dinin kendi ulkelerinde kutlanmasi ile resmilesen bayramlar azinlik olan dinlerin bayramlarinin ustunu sessizce ortmustur. Bunun yaninda milli bayramlari da dusunecek olursak insanlarin kutlama arzusunun tek bir nedenin saygiyi ve anmayi korumak oldugudur . Kendi topraklarinda bayramlarin orf ve adetlerin yok olusunda tek ulke acaba biz miyiz ? Aslinda bayramlarin amaci o gunun oneminde insanlari toplu halde tutabilmek ve barisi korumaktir. Zor gunlerin arkasinda nasil sevgiyle saygiyla kimsenin bir kilina zarar vermeden gecirebilecek kisacasi tovbenin gizli gucudur. Her bayrami azar azar ozunde yitiriyoruz farkindayiz . Yillardir cigliklar atiyor buyuklerimizi unuttugumuzu tatil beldelerine gidilerek nasil bayramlasmaktan kactigimizi soyluyoruz fakat hem soyluyor hem de inadina daha da uzaklasiyoruz.
Ne oldu da hersey altust oldu yavas yavas ? Osmanli donemine bakildiginda yasanan bayramlarin uzun zaman hatta Cumhuriyetten sonrasinda bile varligini korurken 80'li yillarin sonundan sonra hersey hizla unutulmaya veya yapilmamaya baslandi. Herkes birseyleri suclarken tek bakilmayan suclanmayan aslinda teknoliji ve sanayinin gelisimi idi . Ne alaka demeden once bir eskiden kutlanilan bayram orf ve adetleri ile simdiyi kiyaslayalim . Bir cok genc nesilin bilmedigi tamamen sehirlerde yok olmus kadinlara has olan bir gelenegi ornek alalim . Arife gecesinden sac'a ve ellere - parmaklara kinalarin yakildigi zamanlar. Kadin ramazan suresince oruc zamani gundelik suslenmesini 30 gun boyunca yapmazdi . Genellikle saclari agarmis orta yas ustu hanimlarin 30 gun icersinde olusan aklari yok etmenin en guzel yontemi kina yakmakti. Bayram demek guzellik demekti . Ev icinde hazirlanan kina her zaman yapilmadigi icin hemde sac'a verdigi yarar kadar cildede yani ellere de yarar sagliyor kimisine de oje oluyordu parmak uclarina . Sonradan uretilmeye baslayan kozmetik urunler yavas yavas begenileri ve kolayliklari ile eski gelenegi arkada birakti.Bundan 50 sene once eger hazir sac boylari cesitli ve kolay yontemli olsa idi elbette kina o zamandan yok olmaya adaydi bayramin arife gecesinde. Neydi yok olan diger degerler ; siyasetin icinde iki isim arasinda kalmis olan bir onemli bayaramimiz .Bu iki isim arasinda ki mucadele de esas olan Osmanlinin gelenegini de yok etmisti : Seker bayrami demeyi biraktigimiz yillarin oncesinde seker Osmanlida en cok tuketilen gida idi. Tatlilarimizdan cok sekerlemelerimiz bizim kisisel eglencemizdi. Bugun cikolata da Isvec isim olurken elbette Turkiye de sekerlemede isim olabilecekti . Gun gectikce kendi akidemizi kendimizden uzaklastirirken kagit helvalari tadimlik boyuta getiremeyip ustlerini cikolata kaplayip hizli uretime tuketime yonlendiremezken onlarca damak zevkimiz bayramlar gibi adim adim uzaklasti. Sekerin kaplanmis yaldizlari olmadigindan temiz yeni mendilin arasina konmasi temizligin ve onemsenmenin belitisi idi .Zamanla sekerlemelerin batida yenen seklinin paketlenmenin ulkede sanayilesmesi ile sekerin de mendil icinde onemi azaldi . Aslinda onemsenen bayram harcligi olsada hasilatin sayilirken agizi sekerle tadlandirmak sartti . Peki akide sekerinin paketi sayilan bez mendilere ne oldu ? Mendillerin artik bayram oncesi alinmasi gerekenlerin listesinde zamanla neden silindi ? Bir sanayi dalinin daha varligini hic dusunmedik hep yok olan adete bakip olmayan mendil ile el sallayamadan sadece ic cekmekle anilarimizi yasattik ve yasatiyoruz bayram mendillerini dusundukce. Gizli bir rakip belirdi bez mendilere karsi hayatimizda ; Kagit mendil. Tamamen hijyen denmeye baslandi ve sagliga onem fazlalasti . O gune kadar nezleden yara olmus burnun sucu hep nezle yapan mikroptu fakat birden bire pamuklu kumasin nemli cilde tahrisi soz konusu olunca ve gercekten kagit mendil fazla yara yapmayip hijyende onde kosunca yavas yavas pazarlar da tuhafiyelerde mendiller satilmaz oldu . Kumas mendiller ihtiyactan ve evin camasirindan yok olunca birden bayram oncesi alisverislerde de listeden cikti . -Ne gerek var canim mendile cebine koyarsin seker ile parayi ... Artik cebe konmaya baslayan bayram harcliklarinda secme usulu de gundeme geliyor her cocuga degil en yakina veya en sevilene verilmesi ile yavas yavas da bayram harcliklari adeti de yok oluyordu . Onceden fakirmiydik diye dusunmeli aslinda Kurban bayramlarinda olusan son senelerdeki kanli kutlamalari gordukce . Et hic bir zaman en ucuz gida olmadi . Zeytinyaglilari ile un yapmis bir ulkenin et tuketiminin dusuk olmasimiydi sebeb aslinda ? Koyun eti pahaliligini hep korurken bir ailede pizola tuketimi yilda bir kiloyu gecer mi ? Ihtiyac olan et yiyemeyen halka yardim ile amaclanan bir din , show'a donustukce hayvanseverlerin isyani ile Kurban bayramlarinda da kapilar calinmaz oldu . Kesilen kurban etinin fakir fikara yerine yan komsuya takas olarak verilerek derin dondurucular bir aya yakin et ihtiyacini karsilaniyordu artik belli kesimlerde . Amacindan fazlasi ile uzaklastirilan dini bayramlarin neticesinde ortada sadece anilarin olup uzulerek anmak disinda , bayramlar yavas yavas tarihte sadece bir rakkam oluyor. Bayramin birinci gunu en yakinlarin ziyaretleri artik tebrik kartinda bile daha uzak . Eglenceli gecen bayram yemekleri ve sonrasinda ki sohbetlerin yerini artik TV'ler aldi yillardir . Osmanlidan beri gelenek olan sokak eglenceleri uzun yillar devam ederken birden degisen eglence anlayisindan cok eglenceyi saglayanlarin elde ettigi bir rant olmustur. Panayirlarda kurulan lunaparklar , cadirlarda yapilan eglenceler, kabareler , tuluatlar daha bir cok eglenceler gelisen teknolojide yok olmaya eli mahkumdu . Lunaparklarin gelismesiyle isletenlerin kar amaci altinda sans oyunlarinda dolandiriciliga goz yummasi aileleri yavas yavas cocuklarini bu yerlerden uzaklastirmaya yoneltti .
Sokaklarin guvenliginde trafik canavarlarinin turemesi, artik kosmak icin kaldirim bile bulamayan cocuklari da evlerinde Tv seyretmeye yoneltti.
Cebe konan harcliklarin azalmasiyla ve bayramlik ayakkabasinin artik siradan ayda bir alinan ayakkabi kadar degeri olmasi neticesinde bayramlar cocuklardan calindi . Bu kadar luks yasamlarin yaninda yoksullugun hukum surdugu dunyada gerekli olan ve olmayan ile adetler korunmasinasil saglanirdi bilmek zor . Fakat diger dinlerde hala korunan kalici adetlere bakinca suclanmasi gereken kimdir kendi icimizde iyi dusunmeliyiz.
Gelin konudan cok uzak gorunse de ama o kadar baglantili bir ani ile konuyu noktalayalim: Nedim Otyam anlatıyor: Yıl 1951, İpek Film’le çalışıyorum. Lale Devri” Şair Nedim dönemini anlatıyor. Aynı anda Barbaros Hayrettin Paşa” filmi de çekiliyor, içiçe... Birini Vedat Ar çekiyor, diğerini Baha Gelenbevi. Hapisten yeni çıkan Nazım Hikmet de İpekçiler’le çalışıyor. İhsan Bey, Bir ricam olacak, süpervizörlüğü Nazım bey yapıyor, onunla ne istiyor diye bir konuşur musunuz, dedi. Ben de stüdyodayım. Nazım Hikmet film çekiminden çıktı. Efendim, dedim, İhsan bey sizinle görüşmemi istedi, ben Nedim Otyam, dedim. Oooo dedi, elime sarıldı, Filmlerinizi izledim, hepsi bir harika, dedi. Nazım Hikmet, Senaryoyu size verdiler mi,diye sordu. Verdiler, çekimleri boyuna izliyorum, çıkan pasajları sahne sahne görüyorum, tümü bağlandıktan sonra tamamını izleyeceğim.Bakın dedi, ben kelimelerin ustasıyım, siz notaların ustasısınız, ben size şunu yapın diyemem”. Sonra ekledi, Siz ne yaptınız daha evvelki filmlerde?. Film ne isterse onu yaptım” dedim. O zaman burada da onu yapın, dedi, Siz yolu bulmuşsunuz, ne rejisöre ne de patrona çalışıyorsunuz, siz filme çalışıyorsunuz, Ben hemen bir odaya yatağımı koymuşum. Dedim ya film çekilirken izler, kendimi konsantre ederim. İpek Film’de yatıp kalkıyorum. Atlas Film’de de öyle yapardım, aşağıda odam vardı, yatağım vardı, çekimleri izlerdim, bir de piyanom vardı. Senaryoyu okurum, çekimleri seyrederim, montaja girerim, sonra filmi defalarca izlerim, müzik senaryosunu yazarım. Ertesi gün Nazım Hikmet’le aramızda bir dostluk peydah oldu, beraber çay içmeye başladık, bana gelip neler oluyor, nasılsın dostum diye sorardı. Bir akşam, beraber yemek yedik. Burada nasıl yemek yiyorsunuz diye sordu. Valla, adamlar gidiyorlar, sandviç yaptırıyorlar, güzel balık yumurtası koyduruyorlar, yağ koyduruyorlar, bir de yanında süt getiriyorlar, nefis oluyor,dedim. Hadi, biz de yiyelim” dedi. İri iri kırmızı havyarlar, yağ sürülmüş olaraktan, büyük sandviç ekmeklerinde, Nişantaşı’ndan un fabrikasının olduğu yerden geldi. Nazım bey şöyle bir içlerini açtı, baktı. Türkiye ben görmeyeli çok gelişmiş, bu çok lüks değil mi?dedi.
Yoo, herkes yiyor bunu” dedim. İşçi de bunu mu yiyor dedi, desene Türkiye’nin işçisi havyar yemeye başlamış”.
Ama bunu öyle bir söyledi ki, bok yemeye başlamış, der gibi. Gülmeye başladık Sabaha kadar oturduk.
O gün gelmedi. Ertesi gün gazetelerden Nazım’ın gittiğini okuduk. Meğer her gün imzaya gidermiş, o gün gitmemiş, yurtdışına kaçmış.
Yani gittiği gün sabaha kadar bir aradaydık.

Yazan: Aylin Zihli Kalan

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS