Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

KÜÇÜK BEDENLER,KÜÇÜK BİDONLAR: GAZYAĞI...

Sonbaharın solgun ve cansız hali, her şeye rağmen tüm güzelliği ile tebessüm etmeye çalışıyor , kızıl gonca bir gül gibi gökyüzünü tüm ihtişamı ile sarıp sarmalıyordu .Ürkek ve çekingen adımlarla ve bir karıncanın telaşı ile geçti sokağı baştan başa. Sağa dönüp taş sokağı yürümeye başladığında gözleri Mahalle camisinin minaresine takıldı: Bayram bile çoktan geçmesine rağmen, ramazan mahyası onbir ayın sultanı ramazanı ilan etmeye devam ediyordu... Birazdan cami duvarının yanından geçecekti. Elindeki plastik bidonu kokladı, gaz yağı kokuyordu, su konulmazdı... Duvarın hemen yanında , ona göre bir milyon yıllık olan mahalle çeşmesi  üzerindeki soyadına dili dönmediği Hayrettin isimli adamın hayratı olduğunu belirten yazıyı okudu bir solukta.. Allah Allah hayratta ne ola ki...eğilip avuç dolusu su içti kana kana... doğrulup kirden ve kulanılmışlıktan meşinleçmiş kolunun yenlerine sildi ağzını. Gözlerine yürüyen kan sebebiyle ki baş aşağı içmişti neredeyse suyu, gözlerinin yandığını hissetti. Hemen toparlanıp devam etti..

        Adımlarındaki çekingenlik yavaş yavaş azaldığı halde mahalleden çıkıp asfalt yol üzerine çıktı. Kahvehanelerin önünden geçerek cadde boyunca tek tek kapanmaya başlayan evlerin pencerelerine bakarak İlçenin tam ortasından geçen dere üzerindeki köprüye doğru ilerledi... Kalbi ,yaşıtı olan her çocuk gibi alabildiğine hızlı çarparak ilerledi köprü üzerinden. Sol tarafına hiç bakmadan ilerlemeye çalışırken, tüm çocukça korkuları hükmetmeye çalışıyordu bacaklarına. Sol tarafında ilçe mezarlığı kapkaranlık görünüyordu, güneş henüz batmamıştı ama, Sanki ölen herkesin gittiği gökyüzünü işaret eder gibi yukarı doğru uzanan Kavak ağaçları, gündüz olabildiğince gösterişli ve ulvi görünmesine rağmen , şimdi bu saatlerde, her türlü korkunç varlığın: kanatlı koca dişli , uçan sinsi varlıkların yuvasından başka bir şey değilmiş gibi korkutucuydu. Korku ile hızlanan adımları Mezarlık duvarının sonuna kadar süren bir koşuya dönüşmüştü. Arkasından geldiğini düşündüğü tüm o acayip canlıları geride bırakarak asfaltın kenarından koşarak evlerin bittiği yere geldi. Ne korkunç bir alışkanlıktı şehrin hemen yanına koymak bu mezarlıkları. Ya kalksalar ve evlerine geri dönmek isteseler... tekrar korku ile çarpan yüreği ve aklı bir kez  daha arkasına bakmasını emretti. Baktı, ve hiç bir şey görmediği halde koşar adım yürümeye başladı tekrar kovalanıyor hissi dayanılmazdı. Onun bu halini gören kim derdi ki daha bir kaç hafta önce teravih namazı için çıktıklarında ramazan boyunca mezarlıkta dolaştıklarını ve ölü şakaları yaptıklarını...ettiğini buluyordu işte...

        Gazyağı almak için çıktığı evinden çok uzaktı. Hedefi olan Benzinliğin tabelasını uzaktan gördüğünde rahatladı. Hemen gazyağı alıp eve dönecekti. Normal şartlarda bu saatte dışarı çıkmasına asla izin vermezdi ailesi. Bütün gün koşmaktan ve oynamaktan yorgun bedenine ailenin işlerinden biri  yüklenmişti ve hemen halledip dönmesi gerekiyordu. Benzinliğe yaklaştıkça, karanlık sanki daha fazla artmaya başlamıştı, ama ellerinde bidonlarla bekleyen insanların karartılarını seçebiliyordu. Yine kuyrukta bekleyecekti, ve yüreğini deli gibi çırpındıran mezarlığın önünden tekrar geçecekti. Hayal kırıklığı ve umutsuzlukla yürümeye devam etti.. 12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesinde , her yerde yağ , tüp , gazyağı kuyruklarının olduğu zamanlardı ve şimdi ona düşen bu gazyağı kuyruğuydu. Dönüşte Küçük bedeniyle beş litre gazyağını taşıyarak eve dönecek olmanın umutsuzluğu, zamanın getirdiği tüm hayat yüklerinin payına düşen bu parçası, küçük bedenini ezmeye başlamıştı çoktan...

Yazan: Kemal Kurt

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazıyla ilgili Yorumlarınızı Paylaşabilirsiniz.